Kadın özgürlüğü hiç de yeni bir konu değil. Cinsiyete bağlı rol ayrımının tarihsel gelişim içinde kadına yakıştırdığı ikincil konum, insanlığın bir türlü gideremediği kamburlarından birisi. Yüzyıllardır süren hak arama kavgaları kadına pek çok alanda eşitlik sağlasa da, “erkeğe göre” eşitlik kavramı ne insanın eşitliğini getirdi ne de kadın ve erkeğin birbirlerine geleneksel bakışını değiştirebildi.
Kadınlar gerçekten ne zaman ve nasıl özgür olacaklar? Aleksandra Kollontay, kadın özgürlüğü sorununda ilk akla gelen adlardan biri. Ülkemiz okuyucularının da yakından tanıdığı bu mücadeleci insan, her şeyden önce yaşamı ve yaptıklarıyla örnek bir kişidir. 1917 Ekim Devrimi öncesinde ve sonrasında, kadın sorunu ve sosyalist devrim için etkin görevler aldı, burjuva kadın hareketi ve feminist kadın hareketi ile işçi sınıfının kadınların özgürlüğü mücadelesinin “birleşik bir kadın hareketi”ne dönüşemeyeceğini gösterdi. 1917’den önceki kadın hareketinin her kazanımı, bağımsızlık ve toplumsal eşitliğin geçerli olduğu bir toplum biçimine insanları ulaştıracak merdivende yeni bir basamak oluşturdu. Kadının toplum içindeki ikincil konumuna, öncelikle yaşamı ile karşı çıkan Kollontay, Ekim Devrimi sonrasında yeni toplumun tam ve eşit bir yurttaşı olarak mücadelesini sürdürdü. Onun düşünceleri bugün de ışık tutmaya devam ediyor.