Köylüsüz, çiftçisiz bir tarım mümkün mü? Uzunca bir süredir kapitalist olsun reel sosyalist olsun modern devletlerin anlattığı bir hikâyeye inandırılmış bir haldeyiz. Bu hikâyeye göre tarım, cahil köylülerin elinden kurtarılarak uzman teknisyenlerin çalıştığı “kurumlara” (şimdi artık “şirketlere”) havale edilecek, böylece verimlilik kat kat artacak, insanlığın “gıda” diye bir sorunu kalmayacaktı. “Kalkınma”, “gelişme” ya da “modernleşme” denen şey de, her zaman açıkça ifade edilmese de aslında köylü nüfusun düşürülmesine bağlı bir nicelikti. İnsanlığın kurtuluşu köylülükten kurtuluş olacaktı; gıda üretimi de artık mucizevi zirai ilaçlar, suni gübreler, tohum ıslahı için genetik müdahaleler, HES odaklı sulama teknolojileri ve makineleşme sayesinde patlama yapacaktı.
Dünya çiftçilerinin örgütü La Via Campesina’yla yakın işbirliği içinde olan Çiftçi Sendikaları Konfederasyonlaşma Platformu’nun sözcüsü Abdullah Aysu işte bu masalın sonuçlarını ele alıyor. Dev kapitalist şirketlerin hakimiyeti altındaki gıda üretiminin yol açtığı küresel krizi ve Türkiye’deki yansımalarını üç ayaklı bir perspektifle, tarım, ekoloji ve egemenlik arasındaki ilişkileri odağa alarak inceliyor.
Bir çaresizlik propagandası değil bu kitap. Bütün bu tahribata karşı etkili olabilecek mücadele yollarını da ele alıyor Aysu: Dünya çiftçileri tarafından geliştirilen “gıda egemenliği” kavramını ve “Bilge Köylü Tarım Tarzı”ndan ilhamla geliştirilebilecek, kapitalist teknokrasiye alternatif gıda üretim, dağıtım ve tüketim yollarını araştırıyor.
Sezdiğimiz, kısmen bildiğimiz gerçekleri tam olarak öğrenebilmek için ideal bir kitap: yediğimiz ekmeğe, kendi hayatlarımıza, çocuklarımızın geleceğine dair bir kılavuz.