Söz, yalnızca analizin temel ortamı olduğu için değil, hatırlamanın bilinç düzeyinde gerçekleşmesini sağladığı için de önemlidir. Hipnotik hatırlama hiç kuşkusuz geçmişin bir yeniden üretimidir; fakat bu hatırlama sözel bir temsilin dışında gerçekleşir. Oysa bir ‘çok-anlamlılık’ da içerse, geçmişin histerik olarak açığa çıkarılışı, açığa çıkarılan içeriğin sözel bir temsil edinmesini sağlar. Üstelik bu çok-anlamlılığın nedeni, hem İmgeselde hem de Gerçekte konumlanmış bulunan içeriğin, bu ikisi arasındaki salınımı değildir. Yalanlardan oluşması da değildir. Bunun nedeni, hakikatin sözün içindeki doğumunu sunması ve böylelikle de bizi ne doğru ne de yanlış olan gerçekle karşı karşıya getirmesidir. Hakikatin mevcut gerçekliğin içindeki açığa çıkışına tanıklık eden ve onu bu gerçeklik adına bir zemine oturtan şey ‘şimdiki söz’dür. Geçmişin, bir olayın tercih edildiği her kavşakta bir kenara bırakılmış olan güçlerine, bu gerçekliğin içinde tanıklık eden şey yalnızca sözdür. Buradaki hatırlama sorunu, artık biyolojik hafıza, kurucu mistikleştirme ya da semptomun çarpık anımsanışı meselesi değil, tarihin hatırlaması meselesidir. Psikanalizin kategorileriyle ifade edilirse, psikanalitik hatırlamada söz konusu olan gerçeklik değil, hakikattir; çünkü dolu sözün etkisi, geçmişin olumsallıklarını, onlara bir zorunluluk duyumu atfederek yeniden düzenlemektir.
(Tanıtım Bülteninden)